+18

Film : Flight 93

Yıl : 2006

Oyuncular : Jeffrey Nordling

Yönetmen : Peter Markle

Tür : Drama (bence fantasy)

10 üzerinden : 2

Bu filme 2 puan vermemin tek nedeni “bundan daha da kötü filmler belki olabilir o zaman bu filme haksızlık yapmış olurum” bilincidir. Aynı yıl sinemalarda gösterilen United 93 adlı filmi izlemedim, bu da onun televizyon filmi. Eğer televizyonda yayınlanırsa onu da izlerim ama sinemada para vererek izlemeyi hiç düşünmedim.

Uçuş 93 adlı bu fantastik filmin amacı, yıllardır Hollywood tarafından bize insan üstü varlıklar olarak gösterilmeye çalışılan Amerikalıların, 11 eylül’de yaşananlar üzerine tüm dünyanın nefretini üstüne çekmiş olduğunun fark edilip, bizlerden biri olduğunu gösterip, yüreklerimizi dağlamak, onlar için üzülmemizi sağlamak ve cici Amerikalıları sevmemize neden olmak.

1. Eski yapımların tamamında bir Amerikalı dünyaya bedelken (Rambo, John McClane, Ethan Hunt vs.)bu filmde hepsi sıradan birer insandır. Halktan, içimizden biridir. Ne tesadüftür ki 93 numaralı uçuştaki yaklaşık 40 kişiden 38inin 1 aylık – 7 yaş arasında çeşitli sayıda, çeşitli renklerde çocukları vardır.

2. Bir uçakta cep telefonunun kapalı olmasını bırakın 40 kişi aynı anda çatır çatır ailesi ile konuşsa bile aslında bir şey olmaz (gerçi cep telefonunun uçaklar üzerindeki etkisini tam olarak bilmiyorum ama abs’si olan bir arabada cep telefonuyla konuşulurken frenin tutmadığını gördüm. Sanırım uçakları da etkilemesi normal). Amerikalılar ölüme giderken bile ailevi sorunlarını çözecek kadar evcil yaratıklardır. Cep telefonuyla dakikalarca birbirlerini ne kadar sevdiklerini anlatırlar, ölmek üzere olan kişi karşı tarafı cesaretlendirir.

3. amerika’nın olağanüstü gelişkinlik seviyelerinden biri olan 911, bacağı kırılmış bir çocuk için bile olağanüstü hal ilan edebilecek bir sistemken, “kocam uçaktan aradı, teröristler tarafından kaçırılmışlar ve uçakta bomba varmış” diyen bir kadını “lütfen bekleyin ilgiliye aktarıyorum” diyerek sallamayabilir (o sırada bacağı kırılmış bir çocuk için seferber olmuş durumdalar sanırsam).

4. kocasının kaçırılan bir uçakta olduğunu öğrenen bir Amerikan kadını ilk iş olarak çeşitli ebatlardaki kızlarını okula götürebilecek bir tanıdık arar. Bu kadının 911 ile cebelleşmesi sonrası eve gelen yetkililer bahçede kızlarla oynayarak yavrucakları biraz olsun avuturlar, çünkü gençler ülkenin geleceğidir.

5. her Amerikalı, kaçırılan bir uçaktaki yakınıyla konuştuğu zaman aynı olgunlukla uçaktakilerin, uçağı kaçıran teröristleri etkisiz hale getirmeleri gerektiği konusunda hemfikirdir. Zaten ellerinde bıçakla uçak kaçırmış olan 3 tane arabı, koltukları gövdene siper edip, üstlerine kaynar su dökerek alt edebilirsin. Burada bir mantık hatası yok gerçekten.

6. uçuş 93’te bir anormallik olduğunun anlaşılması ile acil eylem planı yapan askerler, uçağın düşürülmesi için F16 görevlendirirler. Uçağın gidip Beyaz Saray’a çarpmasını hiç birimiz istemeyiz çünkü. O yüzden o uçaktaki 40 kişi öldürülebilir. Bu konuda bir sorun yok ama F16 pilotları öyle bir aceleyle, apar topar yola çıkar ki, pikniğe giderken tuz ve çay almayı unutmuş bir Türk topluluğu gibi ortada kalırlar. “efendim biliyorsunuz çok acil kalktık, yanımıza bomba almamışız ama isterseniz camı açıp kaskımı fırlatabilirim” içerikli konuşma bence insanlığın komedi alanında aldığı yolun geldiği son noktadır.

7. uçağı kaçıran teröristlerin beceriksizliği ayrı bir makale konusu aslında ama; uçağı kullanan şahıs yolculara anons yapayım derken tüm amerika’ya yayın yapar, beceriksizliği yüzünden o uçak bir türlü doğru yolda gidemez, bombayı yanlışlıkla patlatmalarına ramak kalır. Yani 11 eylül’de o uçakları kaçıran teröristlerin hepsi bu derece beceriksizlerse ikiz kulelere de kesin yanlışlıkla çarpmışlardır.

one twoooo

Film : A nightmare on Elm Street (9 Film)

Yıl : 1984 - 2010

Oyuncular : Robert Englud

Yönetmen : Wes Craven

Tür : Korku

10 üzerinden : 9

“one, two, freddy's coming for you.
three, four, better lock your door.
five, six, grab a crucifix.
seven, eight, better stay up late.
nine, ten, never... never...”

Beyaz elbiseli küçük kızların hafif flu bir görüntüde ip atlamaları ile giriş yapılır…

Kırmızı-yeşil çizgili kazaklı, yanık yüzlü, bıçak elli adam kazan dairelerine çeker kurbanlarını.

Korku filmlerinin klasikliğine kapılmaz. Filmin korku sahneleri ille de gece olmaz mesela, okulda dersteyken de uyuyup Freddy ile karşılaşabilir Nancy. Sürekli bir gök gürültüsü ve yağmur olmasına gerek yoktur ya da ölecek kişi evde yalnız uyumasa da olur. Bir sürü gencin beraber uyuduğu bir hastane odasında da olabilir…

1984 yılının teknoloji yoksunu ama samimi sinemasını en başarılı (sadece 1980lerin değil son 30 yılın) korku filmi ve zeki, komik, esprili, manyak ve ölü kahramanı Freddy Kruger geri dönüyor. Kısaca, bir çocuk katili olan Freddy’yi yakalayıp öldürdükten sonra ceseti yakan mahalle sakinlerinin çocuklarına rüyalar aracılığı ile ulaşan bu “sevimli” katilin hikâyesi bana hep çok zekice ve başarılı gelmiştir ilk izlediğim andan beri.

O zamanlar inter star olan kanalda, cuma ve cumartesi geceleri yayınlanan korku filmlerini hiç kaçırmaz, sonra da sabaha kadar korku içinde dönerdim yatağımda. Filmi ilk izlediğim zaman rüyaların gerçek hayata etki etmesi fikrini çok sevmiştim ama bu etkinin beni öldürebilecek bir etki olmasından da epey tırsmıştım. Sonra astral seyahat denen kavramı öğrendim, filme özgü bir fikir yoktu yani aslında ama yine de Freddy benim en sevdiğim hayal kahramanı olmaya devam etti.

Şimdi de geri dönmemek üzere bir iki kere yok edilmiş olan Freddy yine geri geliyor, müjdeler olsun :D

ilk deneyim

sinema deyince aklıma ilk gelen yer olan ama artık sinema bile olmayan akün’de ilk filmimi izlediğimde 7 yaşımdaydım ve maalesef izlediğim ilk film de “yer demir gök bakır” olmuştu. maalesef diyorum çünkü o yaşta bir çocuk için çekilecek dert değildi. zaten kocaman olan akün’de annem, babam, ben ve 3 kişi daha vardık filmi izleyen. hayatımın hiç bir döneminde (dersler bile dahil buna) bu kadar sıkıldığım bir zaman olmadı bu yaşıma kadar da. (daha sonra dağın öte yüzü üçlemesini okudum ve hiç sıkılmadım çünkü artık 7 yaşında değildim)

ve işte yine maalesef bu ilk sinema deneyimimle ilgili olarak film eleştirisi yapamıyorum çünkü filmle ilgili hatırladığım tek şey karlı dağlar. koskoca akün’de kâh koltuklarda yattım kâh evcilik oynadım, arada gidip ne zaman biter bu diye annemi sıkıştırdım. büyük ihtimal onların da burnundan getirdim bütün filmi ama o gün sinemaya küsmemiş olduğum için kendimi şanslı hissediyorum. o travma ile hayatım boyunca bir daha film izleyemeyebilirdim.

bu arada ilk sinema deneyimimi yaşadığım akün de artık bir tiyatro salonu. tiyatro ile ilgili olumsuz düşüncelerim olduğundan değil ama akün sinemayken güzeldi yaa. bir duruşu vardı hep, tek salondu, frigo buz satardı..